Filmin ismini ilk duyduğumda büyük bir merak uyanmıştı içimde. Yemeklerin isimlerinin lezzetiyle ilgili ipucu vermeleri gibi, Sudan asıllı yönetmen Abdellatif Kechiche de çok hoş bir tat bıraktı ağzımızda... Oyunculuklar pek hoş, hikaye pek hoş, filmin sonu pek hoş...
Filmi izlerken Fassbinder'in filmi Korku Ruhu Kemirir'deki tartışma sahnesi geldi aklıma. Adam kendinden yaşça büyük Alman karısına "Bana kuskus pişirmiyorsun hiç," diyerek isyan ediyordu. İlişkilerine ve yakınlıklarına karşı onca insan olmasına rağmen hatırımda kaldığı kadarıyla kavga ettikleri -ağızlarının tadının bozulduğu- tek sahne oydu.
O tarafa ait kültürlerde, kuskusun bir aşk, özen, hatta ve hatta şehvet sembolü olduğunu hiç bilmiyordum. Bu filmden sonra iyice ikna oldum. "Kuskus" hassas mevzu...
Monday, April 21, 2008
Thursday, April 17, 2008
Fados ya da yıldızların külleri...
Carlos Saura'nın bu sefer fadoları ele aldığı kendi dili İspanyolca dışında yaptığı ilk film. (Hayır, çok uzağa gitmemiş, bu seferki de Portekizce)
Her zamanki Saura tadını alıyor insan, Fadoların kendisi çok büyüleyici, müzisyenlerin icra sırasındaki ışıkları çok büyüleyici. Daha önce dinleyip neden bahsettiğini anlayamadığımız genel fado ruh haline de vakıf oluyoruz alt yazılar sayesinde... Bir arabesk tadı alıyoruz, çok tanıdık sularda olduğumuzu düşünüyoruz. Bir fadonun şu sözü aklıma kazınmış:
Şu ruh denen şey hayatı gerçek sanıyor...
Ne denir şimdi bundan sonra, nada!
Her zamanki Saura tadını alıyor insan, Fadoların kendisi çok büyüleyici, müzisyenlerin icra sırasındaki ışıkları çok büyüleyici. Daha önce dinleyip neden bahsettiğini anlayamadığımız genel fado ruh haline de vakıf oluyoruz alt yazılar sayesinde... Bir arabesk tadı alıyoruz, çok tanıdık sularda olduğumuzu düşünüyoruz. Bir fadonun şu sözü aklıma kazınmış:
Şu ruh denen şey hayatı gerçek sanıyor...
Ne denir şimdi bundan sonra, nada!
Subscribe to:
Posts (Atom)